4 Kasım 2024 Pazartesi

Radyasyon

 


Radyasyon, hepimizin çevresinde olan ama görünmeyen bir etki. Günümüzde radyasyon birçok kaynaktan geliyor: telefonlardan, bilgisayarlardan, hatta bazen çevremizdeki elektronik cihazlardan bile radyasyon yayılıyor. Peki, neden radyasyondan korunmamız gerekiyor? Çünkü radyasyon uzun vadede sağlığımıza zarar verebilecek bir şey. Radyasyona fazla maruz kalmak hücrelerimize zarar verebilir ve bu da baş ağrısından tutun, daha ciddi sağlık sorunlarına kadar pek çok soruna yol açabilir.


Radyasyondan korunmanın en basit yolu, radyasyona maruz kalma süremizi ve yoğunluğumuzu azaltmak. Örneğin, telefonla konuşurken cihazı doğrudan kulağımıza dayamak yerine kulaklık kullanabiliriz. Bilgisayar ya da telefon ekranına uzun süre bakıyorsak, arada gözlerimizi dinlendirmek ve cihazla aramıza biraz mesafe koymak da radyasyondan korunmamıza yardımcı olur. Ayrıca, radyasyon yayan cihazları mümkün olduğunca gece uyuduğumuz ortamdan uzak tutmak da önemli bir tedbirdir.


Unutmayalım, radyasyonun etkilerini hemen görmüyoruz diye önemsememek yanlış olur. Bu görünmeyen düşmandan korunmak, sağlığımız için alabileceğimiz en akıllıca adımlardan biri. Radyasyon, sadece uzun vadeli etkiler değil, kısa vadeli rahatsızlıklar da yaratabilir. Kendimizi radyasyondan korumanın yollarını öğrenmek, aslında geleceğimize yaptığımız bir yatırım!

İklim değişikliği

 


İklim değişikliği artık bir yerlerde okuyup geçeceğimiz, sadece haberlerde duyduğumuz bir konu olmaktan çok uzakta. Çoğumuz, “Aman ya, yine mi iklim krizi” diye düşünüyoruz belki ama bu aslında hepimizi derinden etkileyen, geleceğimizi şekillendirecek kadar büyük bir mesele. Hani yazları her geçen yıl biraz daha sıcak hissediyoruz ya, işte bu sıcaklık artışı, kuraklık, orman yangınları gibi felaketler aslında bize doğanın gönderdiği kırmızı alarm.


Peki bu durumu değiştirmek için ne yapabiliriz? İşte burada “sürdürülebilir enerji” dediğimiz olay devreye giriyor. Kulağa havalı gelebilir ama aslında çok basit bir mantığı var: Fosil yakıtları (kömür, petrol, doğal gaz) yaktığımızda doğaya çok fazla zarar veriyoruz. Bunlar yerine güneş, rüzgar, jeotermal gibi doğal kaynaklardan enerji üreterek, doğaya daha az zarar verebiliriz. Yani, güneşi ve rüzgarı kendi yararımıza kullanmak, doğayı koruyarak enerji üretmek demek.


Güneş enerjisini düşünelim mesela… Sabahları perdelerimizi açtığımızda içeri dolan güneş ışığını enerjiye çevirebilen paneller var artık. Üstelik bu enerji tükenmiyor, güneş olduğu sürece bedava! Aynı şekilde rüzgar enerjisi de öyle. Rüzgar türbinleri dönüp durdukça elektrik üretiyor ve bunun için ne yakıt, ne de doğaya zarar var. Gerçekten doğa dostu, tertemiz bir çözüm.


Ama iş sadece bireysel olarak bizim yapabileceklerimizle bitmiyor. Devletlerin, büyük şirketlerin ve sanayinin de bu yöne kayması lazım. Toplum olarak bu konuda farkındalığımızı artırmalı, enerjiyi daha verimli kullanmalıyız. Basit önlemler bile fark yaratabilir: Evde ampullerimizi enerji tasarruflu olanlarla değiştirmek, su tasarrufuna dikkat etmek, hatta toplu taşımayı daha fazla kullanmak bile büyük farklar yaratabilir.


Belki de gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için harekete geçmenin tam zamanı. Kendi küçük çabalarımızla başladığımızda, bu çabalar birleşip büyük bir dalga yaratabilir. Sonuçta doğa bize değil, biz doğaya muhtacız.

Tüm insanlığın ayıbı savaş





 insanlık ayıbı ;



Savaş, insanlık tarihinin en acımasız ve yıkıcı olgularından biridir. İnsanları birbirine düşman eden, şehirleri harabeye çeviren, masum hayatları hiçe sayan bir olaydır. Savaşın bedelini en çok sıradan insanlar, çocuklar, yaşlılar ve masum aileler öder. Bir savaş başladığında, yalnızca topraklar değil, gelecek nesillerin umutları da yok olur. İnsanlar, hayatta kalabilmek için en sevdiklerini, evlerini, yaşama sevinçlerini terk etmek zorunda kalır. Savaş sadece kayıplarla değil, insanların ruhunda açtığı derin yaralarla da iz bırakır.


İnsan doğası gereği, barış içinde yaşamaya ve birlikte çalışmaya yatkındır. Savaşın getirdiği nefret, kin ve ayrışma duyguları aslında insanın özüne aykırıdır. Zorluklar karşısında dayanışmayı, birbirimizi anlamayı ve sorunlara barışçıl çözümler bulmayı tercih edebiliriz. İnsanlık tarihine bakıldığında, savaşların ardından hep büyük kayıplar, yıkımlar ve pişmanlıklar kalmıştır. Bu nedenle savaş, asla bir çözüm yolu olarak görülmemeli, aksine önlenmesi için elimizden gelen her çaba sarf edilmelidir. Barış içinde bir dünya, hepimizin çabasıyla mümkün olabilir.


English


War is one of the most ruthless and destructive phenomena in human history. It turns people against each other, reduces cities to rubble, and disregards innocent lives. The ones who suffer the most from war are ordinary people, children, the elderly, and innocent families. When a war breaks out, it’s not just the land that is destroyed; the hopes of future generations are lost as well. People are forced to leave behind their loved ones, homes, and their zest for life just to survive. War leaves scars not only through losses but also by creating deep wounds in the human spirit.


By nature, humans are inclined to live peacefully and work together. The hatred, resentment, and division that war brings are contrary to our true essence. In times of hardship, we can choose solidarity, empathy, and peaceful solutions to problems. History shows that wars always leave behind great losses, destruction, and regret. For this reason, war should never be seen as a solution; on the contrary, we should make every effort to prevent it. A peaceful world is possible if we all strive toward it together.

25 Ocak 2022 Salı

Bağışıklık

 


Bağışıklığı güçlü tutmak şu zor zamanlarda bizi çevremizde bir kalkan varmışçasına her türlü negatif ve düşük frekanslı şeylerden koruyacaktır. Bağışıklığı güçlü tutmanın en önemli yolunu bazı insanlar bol bol vitamin almak zanneder. Fazla vitaminin de vucuda çok iyi gelmediğini herkes bilir.

Kısa ve öz söyleyeceğim. Yiyecek ve içeceklerden bahsetmeyeceğim. Bağışıklık için psikolojimizi sağlam tutacağız ve vucudu yaratmaktan ve aşırı yormaktan uzak duracağız. Spor yapmaktan bahsetmiyorum. Yorulacaklsa spor ile yorulsun. Moralinizi asla bozmayın hiç bir şey in sizin sağlığınızdan daha önemli olmadığını unutmayın. Moral, üzüntü ve stres bütün vucudun gardını düşürmesin en önemli nedenidir. Mutlu kalamıyorsanız bile üzülmekten kaçının. Sizi üzen insanlardan uzak durun. 

14 Aralık 2021 Salı

Baş ağrısı

 



Baş ağrısı çoğu insanın müzdarip olduğu bir konu. Bunun Bir çok sebebi olabilir. Her hastanın kan grubu olsun çeşitli rahatsızlıkları olsun her biri farklı sebeb ten baş ağrısı oluşturabilir.

  • Migren
  • Su içmemek 
  • Radyasyon 
  • Saatlerce bir konu üzerinde çalışmak 
  • Göz ile ilgili problemler 
  • Sinüzit 
  • Yorgunluk 

Migren : geçmişte değersizlik duygusu oluşturacak bir travma yaşanmış olabilir.genetik olarak geliyorsa çeşitli teknikler ile genetik kodlardan arındırmak için çalışmalar yapılabilir. 

Susuzluk ta baş ağrısını oluşturan önemli bir etkendir. 

Telefonla çok fazla konuşmak, özellikle şarjı azken.

Kafayı bir konuya yormak beyin çalışırken oksijeni çok tüketir ve arada dinlenip soluklanmak gerekir.

Göz için 6 ayda bir muayene olmak gerekir.

Sinüzit problemi olanlar papatyayı kaynatıp 5 dk kadar buharı ı solumalı. Haftada 2 defa yapılabilir ki Sinüzit aksın.

Yorgunluk için erken yatmak dinlenmek için önemlidir. Vucudun bağışıklık sistemi için de dinlenmesi gerekir.

Ve tepe çakranın sağlıklı çalışması için çalışmalar yapılabilir. Onu ekleyeceğim. 

10 Aralık 2021 Cuma

Yemek Meditasyonu




Yemek meditasyonu
.. 
Farkındalık ile yemek veya içmek üzerine bir uygulama olarak bir meditasyon tekniği söyleyeceğim. Meditasyon sadece hareketsiz kalarak yapılan bir eylem değil hareket halindeyken de yapılan bir eylemdir. aslında meditasyon demek herhangi bir şeye odaklanmak demektir. 
Hiç farkettin mi bazen ne kadar çabuk yemek yediğini? Yemek esnasındayken kafanda bir sürü program, plan, sorun vs varken bir bakıyorsun ki yemek bitmiş. Ne tadını alabilmişsin ne de yemek ile ilgili duygular hissedebilmişsin. Adeta bilinçaltı ile ezbere yemeği yemişsin. 

Yemek meditasyonu nasıl yapılır?
Söylediğim şeyleri şimdi atıştırma yaparken veya yemek yerken uygulayın. Bunun faydasını mutlaka göreceksiniz ki önce alışkanlık haline getirin. 
Bir yemeğin ilk bir kaç dk sında yemeğin tadını alabilmek bütün sindirim sisteminin o yemekten max. fayda almasını sağlar. bu sebebten o gıdayı kokusu, tadı, dokusu ile ağzımızda hissedeceğiz. 
  • Yiyecek önümüzdeyse önce onu inceleyelim rengi görünüşü kokusu..
  • baktığında ne hissediyorsun açlık, hemen yeme isteği..
  • bu yiyecek ile ilgili hatıran var mı ?
  • İlk lokmayı alacağın sıra kokusunu içinize çekin ve hissedin.
  • Lokmanın dilinizde ki hissini farkedin. Sıcaklığı , ılıklığı ..
  • Bir an önce çiğneyip yutmak mı istiyorsun?
  • kaç defa çiğniyorsun ?
  • bazen alışkanlık ediniriz 3 4 defa çiğner yutarız sindirim sistemini yormak için.
  • bugün normalden fazla çiğneyelim. 
  • lokmayı yutarken boğazınızdan geçerkenki hissi nasıl ?
  • ağzınızda bıraktığı tat..
  • Dünyada daha önemli birşey yokmuşçasına.
  • Bir şeyi farkındalık ile yaptığımzda normal alışkanlık ile yaptığımızdan farkı daha ince ve hassas duyguları açığa çıkarır. 
  • Yemekten daha çok haz ve fayda almamızı sağlar. 
  • Belki de daha fazla yemeğe ihtiyaç duymamamızı sağlar.

  • Yemek meditasyonu



    Bu bir nevi verilen nimete şükürdür. Aslında Tefekkürdür. Allahın yarattığı nimetin güzelliklerini düşünmektir. Bu şekilde düşünmek düşünmeyi geliştirerek tefekkürlerimizi artırır. Bizler meditasyon adı verilen bu teknikleri kendi açımızdan değerlendirerek Yaratıcıya yaklaşmanın bir yolunu da açmış oluyoruz aslında. 
Tefekkür ettikçe düşüneceğiz ki bu yiyecek binlerce tohum arasından bir tohumdu içinde dna kodları vardı ve o binlerce birbirine benzeyen tohum arasından kendi özellikleri ile beraber toprakta filizlendi.
topraktan aldığı çamuru enteresan bir biçimde gövdesinden geçirerek acı tatsız ekşi çamurdan süzerek farklı tatlar ve hoş kokulu gıdalar olarak bizlere nimet oldu. Bunlar körelmiş duygularımızı tazeleyecektir.
Böyle düşünen insan hiç mutsuz olur mu ? 


9 Aralık 2021 Perşembe

Çocuklar Tehlikede


                        
Dünya'ya gelmiş bir bebeğin zihinsel gelişimi hızla hayata adabte olabilmek için 7 yaşına kadar devam eder. 7 yaşına kadar zeka ne kadar gelişirse o kadar önemlidir. Bundan sonra gelişen zeka değil artık beyindeki nöronlardır. 
Nöronlar birbirine bağlandıkça beyin fonksiyonları işlevsel faaliyetlerinde bağlandığı ölçüde pratikleşir. Faaliyetler azaldıkça onlar da birbirinden kopar ve beyin tembelleşir. Nöronlar daima artar veya azalırlar. Bu sizin zihinsel aktivitelerinize bağlıdır. Ama belli bir yaştan sonra bu sizi zeki yapmaz. Zeka dediğim gibi çocuklukta bir kısmı genetik kodlar ile gelen bir kısmı da zihnin çalıştırılması, doğru öğrenme, beslenme ve aktif olma ile gelen bir kavrama yeteneğidir.

Günümüzde insanlık gelişen teknoloji ile beraber daha çok düşünme yetisi daha çok zihinsel faaliyetler gerektiren işlerle uğraştığı için yakın geçmişimize göre daha zeki sayılıyor. Oysa ki bu zekayı epifiz bezi de desteklemektedir. Zaman ilerledikçe epifiz bezi gittikçe küçülmekte ve kireçlenmektedir. Gerçek olan şu ki aslında tarihe bakıldığında insanlar daha kıvrak zekaya sahipmiş. Halen anlayamadığımız çeşitli meseleler var. Mısır piramitleri yapılışı itibari ile önemli ölçüde matematiksel bilgi ve zeka gerektiren mimari bir yapı. Mimar Sinanın eserleri de şu an ki basit yapılardan çok daha gelişmiş teknoloji gerektiren eserler arasında. Gene bir çok icat ve buluş o zamanlardan gelmekte ve şuan sadece üzerlerine ekleme yaparak ilerlemekteyiz.
 
Benim anlatmak istediğim asıl mesele şu ki çocuklarımızı televizyon, tablet ve telefonlardan uzak tutmalıyız. Farkına varıyorsak eğer 2 saat boyunca kesintisiz  tv karşısında vakit geçirdiğimizde beynimiz uyuşmuş gibi hissediyoruz. ayağa kalktığımızda kendimize gelmek için bir kaç saniye duraksıyoruz. Bunun sebeblerinden biri 2 saat boyunca beynin boş bir şekilde kendini çalışmaktan uzak tutması ve nöronların birbirlerinden kopması. Sürekli tv izleyen insanlar kendini ifade etmekte güçlük çeker. Duygularını mimiklerini kullanamaz hale gelir. adeta robotlaşır. 

Çocuklar da aynı bu şekilde belli bir zamana kadar korunmazlarsa sürekli ekran karşısında tepkisiz olarak birşeyler izlerlerse gelişim yavaş olur  konuşma güçlüğü çeker ve otistik olma tehlikesi ile karşı karşıya kalırlar.
Yemek yesin diye açılan tabletler ayrı bir sıkıntıdır ki bununla ilgili bir uygulama yazısı da yazacağım. Çocuk tablet ile yemek yedikten sonra şuna emin olun ki ne yediğini bile bilmiyor olacaktır. Yemeklerin tadını ayırt edemez hale gelecektir.
 Bu bizde de olmuyor mu ? Tv izlerken yemek yiyoruz ve bakıyoruz ki yemek bitmiş ne tadını alabilmişiz ne de  geçen zamanın farkına varabilmişiz. Farkındalık adına birer katliam yapmışız. 
Subliminal mesajlar ile dolu olan teknoljik ekranlar aynı zamanda bilinçaltını olumsuz etkileyip ilerde normal olmayan bazı durumları kişinin normal görmesine sebeb olacaktır.

Aslında şimdilerde zamanın çabuk geçmesinden şikayetçi olmamızın sebebi bu. Vaktimizi ekranlara bakarak öldürüyoruz. Zamanın göreceli olduğunu biliyorsunuz. Boş beklenen 2 saat ile uğraşla geçen 2 saat arasında çok zaman farkı vardır. Herneyse çocuklar için önümüzdeki çağ zihinsel savaşların yoğun olduğu ve çocukların da güçlü silahlar ile donanmaları gereken dönemdir. Onların hayata 1-0 yenik başlamamaları için onlarla ilgilenelim ve onların zihin yoracakları oyuncaklar ile oynamasına özen gösterelim.