#teknoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#teknoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2025 Perşembe

“Dijital Yalnızlık: Sosyal Medyada Bağlıyız Ama Gerçekten Bağlantıda mıyız?”

 


Birbirine bağlı milyonlarca insan. Her an online, her an paylaşımda. Ama aynı zamanda, tarih boyunca hiç olmadığımız kadar yalnızız. Peki bu nasıl mümkün oldu?


Yeni dünya düzeninde yalnızlık, artık sadece bir sosyal durum değil; dijital bir gerçeklik. Dünya Sağlık Örgütü, 2024 sonunda yalnızlığı küresel bir salgın olarak ilan etti. Hatta bazı ülkelerde “Yalnızlık Bakanlıkları” kuruldu. Bu veri bile bize şunu söylüyor: Sosyal medyada görünür olmak, gerçekten “görülüyor” olmakla aynı şey değil.


Instagram’da filtreli hayatlar, Twitter’da sert fikir çatışmaları, TikTok’ta anlık kahkahalar… Ama gece olduğunda birçok kişi ekranını kapatıp derin bir sessizliğe gömülüyor. O sessizlik, ruhun “ben buradayım” diye fısıldadığı bir alan hâline geliyor.

Dijitalde var olma çabamız, fiziksel dünyada kayboluşumuza mı dönüşüyor?


Yalnızlığın artık utanç verici bir durum olmadığı, aksine evrensel bir ihtiyaç çığlığı olduğu bir çağdayız. Biriyle konuşmadan günler geçiren, “görüldü” alıp cevap alamayan, topluluk içinde bile dışarıda hisseden milyonlar var.


Ama umut da var.


Yeni şehirlerde kurulan dostluklar, ortak ilgi alanlarında bir araya gelen insanlar, terapiye giden ve iç dünyasına yönelen bireyler… Bunlar gösteriyor ki, insan kalabalıklar içinde kaybolsa da kendi içindeki sesi tekrar bulabilir.

Ve belki de artık en büyük “bağlantı”, kendimizle kuracağımız dürüst ve derin bir bağdır.




Okuyana Soru:

Senin bağlantı ihtiyacın dijitalde mi, gerçek bir göz temasında mı saklı?


30 Kasım 2024 Cumartesi

Bir Elimiz Telefon, Diğeri Nerede?



Dürüst olalım, hepimiz bir noktada cep telefonlarımızın kölesi olduk. “Bir bakıp çıkacağım” dediğimiz Instagram’da iki saat kaybolduk, WhatsApp’ta gelen “komik video” zinciri bir anda günümüzü aldı götürdü. Şimdi bir düşünelim: Telefonlarımız olmadan bir gün geçirebilir miyiz?


Şahsen denedim, başta kolay gibi geldi. “Bu iş tamam!” dedim. Ama bir süre sonra ellerim boşta kalınca huzursuzlanmaya başladım. “Ne yapıyordum ben normalde?” dedim kendi kendime. Sonra fark ettim ki telefon olmadan boş vaktimi doldurmayı unutmuşum.


Bağımlılığımızın Farkında mıyız?


Cep telefonu bağımlılığı öyle fark edilmesi kolay bir şey değil. Çünkü hepimiz “Ama işim için lazım”, “Bütün dünya burada dönüyor” gibi bahanelerin arkasına saklanıyoruz. Tamam, kabul, işlerimizin çoğu telefona bağlı. Ama günde kaç saatimizi TikTok’ta komik kedi videolarına veya hiç tanımadığımız insanların hayatını izlemeye ayırıyoruz? İtiraf edelim: Kendi hayatımızın başrolü olmayı bırakıp, başkalarının hikâyelerine göz ucuyla bakmayı tercih eder olduk.


Peki, Neden Bu Kadar Bağımlıyız?


Bunun birkaç sebebi var:

1. Anlık Dopamin: Bir bildirim sesiyle bile beynimiz “Evet, işte bu!” diyerek mutlu oluyor. Bir süre sonra bu hissi tekrar tekrar arıyoruz.

2. Kaçış Mekanizması: Sıkıldığımızda, streslendiğimizde, hatta üzgün olduğumuzda elimiz telefona gidiyor. Gerçeklikten kaçmak için harika bir yöntem gibi geliyor.

3. Sosyal Baskı: Arkadaşlarımızla iletişimde kalmak için sürekli çevrimiçi olmamız gerekiyor gibi hissediyoruz. Hatta telefonumuza bakmazsak “Benim mesajıma neden cevap vermedi?” krizleriyle karşılaşabiliyoruz.

 



Çözüm Var mı?


Tabii ki var! Ama sihirli bir düğme yok, emek istiyor. İşte birkaç öneri:

Kendine bir sınır koy: Günde belli saatlerde telefonla vakit geçir ve o süre dolunca bırak. Bir uygulama bile kullanabilirsin, bu konuda yardımcı olan onlarca seçenek var.

Bildirimleri kapat: Sana ait olmayan her “ding” sesi, dikkatin için bir savaş başlatır. Sessiz bir ortam yarat, sadece önemli şeyleri gör.

Telefon detoksu yap: Haftada bir gün veya birkaç saat telefonu tamamen bir kenara koy. İlk başta zor gelecek ama inanın huzurlu hissettirecek.

Gerçek bağlantılar kur: Telefon yerine yüz yüze iletişim kurmayı dene. Arkadaşlarınla dışarı çık, birlikte bir şeyler yap.


Kapanış


Şunu unutma: Cep telefonu hayatımızı kolaylaştırmak için var, yönetmek için değil. Hayat ekranın arkasında değil, tam önünde akıyor. Belki şimdi telefonu bir kenara bırakıp pencerenin önüne geçersin, bir fincan kahveyle kuşları izlersin. Kim bilir, belki de “ding” sesi olmadan da mutlu olabileceğini fark edersin.


Sonuçta hayatı yaşamak için gözlerimizi değil, kalbimizi açmamız gerekiyor, değil mi?

9 Aralık 2021 Perşembe

Çocuklar Tehlikede


                        
Dünya'ya gelmiş bir bebeğin zihinsel gelişimi hızla hayata adabte olabilmek için 7 yaşına kadar devam eder. 7 yaşına kadar zeka ne kadar gelişirse o kadar önemlidir. Bundan sonra gelişen zeka değil artık beyindeki nöronlardır. 
Nöronlar birbirine bağlandıkça beyin fonksiyonları işlevsel faaliyetlerinde bağlandığı ölçüde pratikleşir. Faaliyetler azaldıkça onlar da birbirinden kopar ve beyin tembelleşir. Nöronlar daima artar veya azalırlar. Bu sizin zihinsel aktivitelerinize bağlıdır. Ama belli bir yaştan sonra bu sizi zeki yapmaz. Zeka dediğim gibi çocuklukta bir kısmı genetik kodlar ile gelen bir kısmı da zihnin çalıştırılması, doğru öğrenme, beslenme ve aktif olma ile gelen bir kavrama yeteneğidir.

Günümüzde insanlık gelişen teknoloji ile beraber daha çok düşünme yetisi daha çok zihinsel faaliyetler gerektiren işlerle uğraştığı için yakın geçmişimize göre daha zeki sayılıyor. Oysa ki bu zekayı epifiz bezi de desteklemektedir. Zaman ilerledikçe epifiz bezi gittikçe küçülmekte ve kireçlenmektedir. Gerçek olan şu ki aslında tarihe bakıldığında insanlar daha kıvrak zekaya sahipmiş. Halen anlayamadığımız çeşitli meseleler var. Mısır piramitleri yapılışı itibari ile önemli ölçüde matematiksel bilgi ve zeka gerektiren mimari bir yapı. Mimar Sinanın eserleri de şu an ki basit yapılardan çok daha gelişmiş teknoloji gerektiren eserler arasında. Gene bir çok icat ve buluş o zamanlardan gelmekte ve şuan sadece üzerlerine ekleme yaparak ilerlemekteyiz.
 
Benim anlatmak istediğim asıl mesele şu ki çocuklarımızı televizyon, tablet ve telefonlardan uzak tutmalıyız. Farkına varıyorsak eğer 2 saat boyunca kesintisiz  tv karşısında vakit geçirdiğimizde beynimiz uyuşmuş gibi hissediyoruz. ayağa kalktığımızda kendimize gelmek için bir kaç saniye duraksıyoruz. Bunun sebeblerinden biri 2 saat boyunca beynin boş bir şekilde kendini çalışmaktan uzak tutması ve nöronların birbirlerinden kopması. Sürekli tv izleyen insanlar kendini ifade etmekte güçlük çeker. Duygularını mimiklerini kullanamaz hale gelir. adeta robotlaşır. 

Çocuklar da aynı bu şekilde belli bir zamana kadar korunmazlarsa sürekli ekran karşısında tepkisiz olarak birşeyler izlerlerse gelişim yavaş olur  konuşma güçlüğü çeker ve otistik olma tehlikesi ile karşı karşıya kalırlar.
Yemek yesin diye açılan tabletler ayrı bir sıkıntıdır ki bununla ilgili bir uygulama yazısı da yazacağım. Çocuk tablet ile yemek yedikten sonra şuna emin olun ki ne yediğini bile bilmiyor olacaktır. Yemeklerin tadını ayırt edemez hale gelecektir.
 Bu bizde de olmuyor mu ? Tv izlerken yemek yiyoruz ve bakıyoruz ki yemek bitmiş ne tadını alabilmişiz ne de  geçen zamanın farkına varabilmişiz. Farkındalık adına birer katliam yapmışız. 
Subliminal mesajlar ile dolu olan teknoljik ekranlar aynı zamanda bilinçaltını olumsuz etkileyip ilerde normal olmayan bazı durumları kişinin normal görmesine sebeb olacaktır.

Aslında şimdilerde zamanın çabuk geçmesinden şikayetçi olmamızın sebebi bu. Vaktimizi ekranlara bakarak öldürüyoruz. Zamanın göreceli olduğunu biliyorsunuz. Boş beklenen 2 saat ile uğraşla geçen 2 saat arasında çok zaman farkı vardır. Herneyse çocuklar için önümüzdeki çağ zihinsel savaşların yoğun olduğu ve çocukların da güçlü silahlar ile donanmaları gereken dönemdir. Onların hayata 1-0 yenik başlamamaları için onlarla ilgilenelim ve onların zihin yoracakları oyuncaklar ile oynamasına özen gösterelim.