#din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Haziran 2025 Cuma

🕊️ Kurban: Sadece Et Değil, Bir Yakınlaşma Çağrısı



Kurban…


Kulağa sadece bir bayram, bir kesim, bir paylaşım gibi gelir çoğu zaman. Ama aslında kurban, çok daha derin, çok daha kadim bir çağrıdır. Yalnızca bir hayvanın değil, insanın da kendi içindekileri Allah’a adaması, yakınlaşması, teslim olmasıdır.


🎗️ Kurban Nedir?


Kelime anlamı olarak “kurban”, Arapça “k-r-b” kökünden gelir ve “yaklaşmak” demektir. Kurban, bir Müslümanın Allah’a yaklaşmak niyetiyle belirli vakitte, belirli şartlara uygun olarak kesilen hayvandır. Ancak mesele yalnızca bir hayvan kesmek değildir. Asıl mesele, nefsin içindeki “ben” duvarlarını yıkmak ve “Ben her şeyi Senin için yaparım” diyebilmektir.


🕯️ Kurban Neden Kesilir?


Kurban, Hz. İbrahim’in Rabbinden aldığı o büyük imtihanla başlar. Oğlunu kurban etmeye hazır olan bir babanın teslimiyeti… Ve “Senin sadakatin bana yeter” diyen Rabbin lütfuyla, o oğul yerine kurban edilen koç…


İşte bu hikâye bize şunu hatırlatır:

🔸 Kurban, Allah’a teslimiyettir.

🔸 Kurban, sahip olduklarımızı verenin kim olduğunu unutmamaktır.

🔸 Kurban, en sevdiğimizi bile Allah için bırakabilme cesaretidir.


🕊️ Kurbanın Derin Manaları


Kurban, yalnızca et dağıtmak değildir. Onu ruhen yaşarsan, çok daha başka bir yere götürür insanı:

Nefsini kurban etmektir: Öfkeni, kibirini, benliğini, hırsını…

Bencilliği kesmektir: “Ben” yerine “biz” demeyi öğrenmektir.

Paylaşmaktır: Kimin neye ihtiyacı var diye gözetmektir.

Tevekküldür: Elindekinin sahibi olmadığını, sadece emanetçisi olduğunu bilmektir.

Allah’a “yakın” olmaktır: Kalbini, niyetini, amellerini temizlemektir.


Unutma, Allah’a ulaşan ne et ne kan, sadece takvadır… (Hac, 37)


🌸 Kurban Sadece Bayram Değil, Bir Farkındalıktır


Kurban Bayramı aslında bir fırsattır.

Kendine sormak için:

Ben Allah’a ne kadar yakınım?

Neleri kendimden çok seviyor, neleri gözümde büyütüyorum?

Hangi alışkanlıklarımı kurban edebilirim?

Kime iyilik edebilirim?

Kalbimi hangi fazlalıklardan arındırabilirim?


Kurban, sadece hayvan değil; hırs, kin, kıskançlık, gösteriş, tamah gibi ruhu boğan her şeyin kesilmesidir. Gerçek bayram, bu yüklerden arındıktan sonra gelir.



🕊️ Kurban Keserken Yapılabilecek Dua


“Allah’ım! Bu kurbanı Senin rızan için kesiyorum. İbrahim’in teslimiyetini, İsmail’in sadakatini, bu canımda yaşat. Beni de sevdiklerimi de Sana yakın kullardan eyle. Bu kurbanı bizden kabul buyur, bizi de Sana kurban olanlardan say. Âmin.”



📌 Son Söz


Kurban Bayramı, ruhun bayramıdır aslında. Yalnızca et dağıtmak değil, yürekten teslim olmaktır. Her kurban kesilişinde, kalbimizdeki putları da yıkabilmeyi dilerim hepimiz için…


Gerçek yakınlık, en kıymetli olanı Rabbine adamakla başlar.

18 Mayıs 2025 Pazar

Bir Ağaç Dikmekle Başlar Her Şey: Sadakanın Sessiz Şahidi



Bazen bir ağaç dikersiniz… Küçücük bir fidan. Toprağa iliştirirken avuçlarınızla, rüzgâr yapraklarını okşar, toprak ana onu bağrına basar, güneş üstüne titrer. Belki o an farkında bile değilsinizdir; siz sadece bir ağaç dikmişsinizdir. Oysa gökte bir melek kalemini oynatır ve kaydeder: “Bu da sadakadır.”


Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:

“Bir Müslüman bir ağaç diker ya da bir ekin eker de ondan bir kuş, insan veya hayvan yerse bu onun için bir sadaka olur.” (Buhârî, Müzâraa 1)


Bu ne büyük bir müjde! Yani sadece insanlara değil, kuşlara, karıncalara, rüzgârla savrulup toprağa karışan bir yaprak parçasına bile hayır yazılıyor. Sadece niyetle değil, eylemle gelen bir rahmet bu. Sessiz bir iyilik. Gölgesinde dinlenen, meyvesinden nasiplenen, dalında yuva kuran her canlıya verilen bir selam. Ve o selam her seferinde sadaka hanene yazılıyor.


Ne zaman ki bir fidan dikersin, aslında bir iyilik halkası başlatmış olursun. Sen göçüp gitsen bile o halka genişlemeye devam eder. Her meyve, her kuş cıvıltısı, her yaprak hışırtısı bir duadır belki. Öyle ki ağacın kuruyuncaya kadar değil, ondan sonra bile belki toprağı beslemesi, odun oluşu, kül olup başka bir döngüye karışmasıyla sadakan devam eder. Çünkü Allah’ın hesabı bizimki gibi değil. O, niyetleri bilir, iyiliği çoğaltır, ihlası büyütür.


Bugünün dünyasında ise böyle bir sadaka anlayışı ne kadar da az hatırlanıyor. Kalabalık şehirlerde betonlar yükselirken, bir ağacın gölgesine hasret kalan çocuklar büyüyor. Ne zaman bir fidan dikilse, aslında sadece doğaya değil, insanlığa da bir armağan sunuluyor. O yüzden bu hadisi sadece “bahçesi olanlar için” sınırlamak büyük bir eksiklik olur.


Bir saksıya tohum eken de, bir parkta kurumaya yüz tutmuş bir ağacı sulayan da, bir çiçeğin yaprağını koparmak yerine ona saygı gösteren de bu halkaya dahildir. Bir çocuğa toprak sevgisi aşılamak, kuşlar için pencere kenarına buğday bırakmak da bu anlayışın uzantısıdır. Çünkü sadaka, sadece cebimizden çıkan değil; elimizden, gönlümüzden ve davranışlarımızdan süzülen iyiliktir.




Bugün bir ağaç diksen, belki gölgesinde sen oturamayacaksın. Ama senden sonra bir çocuk, elinde kitabıyla onun altında dinlenebilir. Bir yaşlı kadın yürüyüşe çıktığında onun gölgesinde soluklanabilir. Belki de kimse bilmeyecek o ağacı kimin diktiğini. Ama Allah bilecek. Sessiz sadakaların Rabbi…


Ve düşün ki kıyamet kopuyor bile olsa, elindeki fidanı dik, diyor Efendimiz. Yani umut, son nefese kadar bir sorumluluktur. Çünkü bir ağaç dikmek sadece toprağa değil, ahirete de bir tohum atmaktır. Umutla, iyilikle, sadaka niyetiyle…


Öyleyse sor kendine: Bugün hangi ağacı diktin? Hangisi senden sonra da hayra vesile olacak? Belki bir çocukla kurduğun güzel bir iletişim. Belki bir hayvana su vermek. Belki gerçekten bir fidan…


Sadaka taşları sessizdi bir zamanlar. Şimdi sessiz sadakalar ağacın yapraklarında, gövdesinde ve gölgesinde…


Dik bir fidan. Belki de cennet orada başlıyordur.

7 Aralık 2024 Cumartesi

Sünnetin Faydaları ve Yanılgılar:

 


Sünnet, tarihin en eski tıbbi ve kültürel uygulamalarından biridir. Hem İslam dini hem de diğer bazı inanç sistemlerinde önemli kadim bir işlem olarak kabul edilen sünnetin sağlık, fizyolojik ve manevi boyutları sıkça tartışılmaktadır. Bazı kesimler sünneti gereksiz görse de, bilimsel ve dini objektiften bakıldığında bu yaklaşımın birçok eksik bilgiye dayandığı anlaşılmaktadır. Bu yazıda, sünnetin faydalarını ve bu konudaki yanlış algıları derinlemesine ele alacağız.


1. Sağlık Açısından Sünnetin Faydaları


a) Enfeksiyon Risklerini Azaltır


Sünnet, idrar yolu enfeksiyonu (İYE) riskini ciddi oranda düşürür. Özellikle çocukluk çağında görülen İYE, sünnetli erkek çocuklarda %1’den daha az sıklıkla görülürken, sünnetsiz erkek çocuklarda bu oran çok daha yüksektir. Ayrıca sünnet, HIV, HPV ve herpes gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruyucu bir etkisi olduğu bilimsel çalışmalarda kanıtlanmıştır.


b) Hijyen Kolaylığı Sağlar


Sünnetsiz bireylerde, sünnet derisinin altında smegma adı verilen birikintiler oluşabilir. Bu birikintiler, kötü kokuya ve enfeksiyona neden olabilir. Sünnet, hijyen sağlama sürecini kolaylaştırır ve enfeksiyon riskini azaltır.


2. Fizyolojik Açıdan Sünnetin Faydaları


a) Ağrı ve Hassasiyetin Azalması


Sünnet, sünnet derisi altındaki hassas dokunun dış etkilerle sürekli uyarılmasını önler. Bu durum, yetişkinlikte gereksiz hassasiyetin önüne geçerek cinsel yaşamı olumlu etkileyebilir.


b) Sünnet Derisi Problemlerinin Önlenmesi


Sünnetsiz bireylerde, sünnet derisinin daralması (fimozis) veya sünnet derisinin geri çekilememesi gibi problemler sıkça görülür. Bu durum, acı verici ve tıbbi müdahale gerektiren bir süreç olabilir. Sünnet, bu sorunların oluşmasını tamamen engeller.


3. Dini ve Manevi Boyutlarıyla Sünnet


a) İslam’da Sünnetin Önemi


İslam dini, sünneti Peygamberimizin sünneti (uygulaması) ve sağlıklı bir yaşamın parçası olarak görür. Hz. Muhammed (sav), sünnetin temizliğe katkıda bulunduğunu ve İslam ümmeti için önemli bir sembol olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca sünnet, Müslüman bir çocuğun dini kimliğini pekiştirir ve topluma aidiyet hissini güçlendirir.


b) Diğer Dinlerde de Yeri Var


Sünnet, sadece İslam diniyle sınırlı bir uygulama değildir. Yahudilik gibi diğer inanç sistemlerinde de sünnet, Allah’ın emirlerinden biri olarak görülür. Bu, sünnetin binlerce yıllık bir gelenek olduğunu ve manevi bir boyuta sahip olduğunu gösterir.




4. Sünnet Karşıtlarının Yanılgıları


Yanılgı 1: “Sünnet Gereksiz Bir Ameliyattır”


Bilimsel veriler, sünnetin sağlık açısından birçok fayda sağladığını kanıtlamaktadır. Ayrıca sünnet, cerrahi müdahale sırasında minimal risk taşır ve genellikle hızlı bir iyileşme süreci sunar.


Yanılgı 2: “Çocuğun Rızası Alınmalı”


Çocukluk döneminde yapılan sünnet, daha az ağrılıdır ve iyileşme süreci daha hızlıdır. Ergenlik veya yetişkinlik dönemine bırakıldığında, hem cerrahi riskler artar hem de sosyal ve psikolojik etkiler daha büyük olabilir.


Yanılgı 3: “Cinsel Duyarlılığı Azaltır”


Sünnetin cinsel yaşam üzerinde olumsuz bir etkisi olduğuna dair yaygın inanış, bilimsel verilerle desteklenmemektedir. Aksine, birçok çalışma sünnetin cinsellik üzerinde olumsuz bir etkisi olmadığını göstermiştir.


Sonuç


Sünnet, sadece sağlık açısından değil, manevi ve kültürel anlamda da büyük bir öneme sahiptir. Sünnet karşıtlarının iddiaları çoğunlukla eksik bilgiye veya yanlış anlamalara dayalıdır. Sünnetin, hem bireysel hem de toplumsal açıdan birçok fayda sağladığı, tarihsel, dini ve bilimsel perspektiften açıkça görülmektedir.


Bu kadim uygulama, doğru bir şekilde anlaşıldığında ve uygun şartlarda uygulandığında, çocuklarımıza hem fiziksel hem de ruhsal sağlık kazandırmaya devam edecektir.

25 Kasım 2024 Pazartesi

Şiddetin insanlığa açtığı yaralar




Şiddet, tarihin her döneminde insanlığın maruz kaldığı büyük bir sorun olmuştur. İnsanlık medeniyet adına ilerledikçe, bu sorunla mücadele etmek için ahlaki, hukuki ve sosyal değerler oluşturmuştur. Ancak şiddetin köklerini kurutmak için sadece hukuki yaptırımlarla yetinmek yetmez; onun ruhumuza, toplumumuza ve değerlerimize verdiği zararları derinlemesine anlamak gerekir. Bu yazıda şiddetin hatırıma gelen dört boyutuna odaklanacağım, dini, manevi, sosyal ve maddi zararları.


1. Dini Açıdan Şiddetin Zararları


Dini bakış açısına göre şiddet, insanın yaratıcısına ve yaratılmışlara karşı işlediği büyük bir suçtur. İslam başta olmak üzere birçok din, insanlara sevgi, merhamet ve hoşgörüyü öğütler. Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın insanları “en güzel biçimde” yarattığı belirtilir (Tin Suresi, 4. Ayet). Dolayısıyla, bir insana zarar vermek, Allah’ın yarattığı esere saygısızlık anlamına gelir.


Peygamber Efendimiz (sav), “Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir” diyerek, şiddeti tamamen reddetmiştir. Şiddet, bireyin kalbinde kin, nefret ve öfke gibi karanlık duyguları büyütür, bu da insanı ruhen Allah’tan uzaklaştırır. Ayrıca, dini anlamda şiddete başvurmak, insanın ahirette ağır bir hesapla karşılaşmasına neden olur.


2. Manevi Açıdan Şiddetin Zararları


Şiddet, yalnızca fiziksel bir zarar değil, aynı zamanda ruhsal bir tahribattır. Hem şiddeti uygulayan hem de maruz kalan kişi için derin yaralar bırakır. Birini incitmek veya ona zarar vermek, insanın vicdanında kara bir leke bırakır. Zamanla bu durum, bireyin kendi ruhsal huzurunu kaybetmesine neden olur.


Şiddet gören kişi ise korku, güvensizlik ve değersizlik hissiyle baş başa kalır. Bu duygular, depresyon, kaygı bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara yol açabilir. Manevi huzurunu kaybeden bireyler, hem kendilerine hem de başkalarına zarar verme potansiyeline sahip bir kısır döngünün içine sürüklenir.


3. Sosyal Açıdan Şiddetin Zararları


Toplum, bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu bir bütündür. Şiddet, bu bütünlüğü bozan en büyük tehditlerden biridir. Bir toplumda şiddet olaylarının artması, insanların birbirine olan güvenini zedeler. Güvensizlik, sosyal bağların kopmasına ve yalnızlaşmaya neden olur.


Aile içinde yaşanan şiddet, sadece o bireyleri değil, çocukları ve gelecekteki nesilleri de etkiler. Şiddete tanıklık eden çocuklar, ileride bu davranışları normalleştirerek kendi hayatlarında da uygulama eğiliminde olabilirler. Bu durum, toplumda nesiller boyu devam eden bir şiddet döngüsü oluşturur.


Ayrıca, toplumsal huzursuzluklar, protestolar ve suç oranlarının artışı da şiddetin sosyal boyutunun sonuçları arasında yer alır. Bir toplumun barış ve huzur ortamında ilerlemesi, bireylerin birbirine duyduğu güven ve saygıyla mümkündür.


4. Maddi Açıdan Şiddetin Zararları


Şiddetin maddi boyutu, genellikle göz ardı edilir. Oysa bireylerin ya da toplumların şiddet nedeniyle uğradığı maddi kayıplar oldukça büyüktür. Örneğin, aile içi şiddet olaylarında boşanmalar, hukuki süreçler ve terapi masrafları büyük bir ekonomik yük oluşturur.


Toplumsal şiddet ise devletlerin güvenlik sorunlarını açığa çıkarır, iş gücü kaybına neden olur ve sağlık sistemini zorlar. Şiddet sonucu oluşan fiziksel yaralanmaların tedavisi, iş kazalarının maliyeti ve güvenlik önlemleri gibi durumlar, bir ülkenin ekonomik kaynaklarını tüketir.


Ayrıca, iş yerinde yaşanan mobbing gibi şiddet türleri, çalışanların verimliliğini düşürür ve işletmelerin üretkenliğini olumsuz etkiler. Bu durum, bireysel ekonomiden ulusal ekonomiye kadar geniş bir alanı etkiler.


Şiddete Karşı Ne Yapılabilir?


Şiddetin her boyutta zarar verdiği açıktır; bu nedenle onunla mücadele etmek bir zorunluluktur. Öncelikle, bireylerin dini ve ahlaki değerleri benimsemesi, şiddeti önlemede önemli bir adımdır. Eğitim, bu süreçte kritik bir rol oynar. Özellikle çocuklara sevgi, empati ve hoşgörü gibi değerlerin öğretilmesi, gelecekte daha barışçıl bir toplum oluşturmanın temelidir.


Aynı zamanda, hukuki yaptırımların etkin bir şekilde uygulanması ve mağdurlara destek sunan sosyal politikaların geliştirilmesi de önemlidir. Şiddeti sadece bireysel bir sorun olarak değil, toplumsal bir problem olarak ele almak gerekir.


Son olarak 


Şiddet, insanlığı her yönüyle tüketen bir hastalıktır. Dinen Allah’ın hoşnutluğunu kaybettirir, manen ruhsal dengemizi bozar, sosyal olarak toplumları böler ve madden büyük kayıplara neden olur. Ancak sevgi, hoşgörü ve anlayış gibi değerleri ön plana çıkararak bu hastalığı iyileştirmek mümkündür. Unutmayalım ki, barış dolu bir dünya ancak şiddetin tüm boyutlarını anlayarak ve ona karşı birlikte mücadele ederek inşa edilebilir.

16 Kasım 2024 Cumartesi

Inanmanın Gücü: Başlamanın İlk Adımı



Hayatta bazen başarmak istediğimiz şeyler gözümüzde büyür, değil mi? “Bu imkânsız gibi görünüyor,” deriz kendi kendimize. Ama dur ve düşün: Bu dünyada büyük işler başarmış insanların hepsi önce kendilerine inanmış. Çünkü inanmak, hayatta yapabileceğimiz en güçlü başlangıçlardan biri.


İnanmak, aslında görünmeyeni görebilme cesaretidir. Hedeflerin, hayallerin henüz gerçeğe dönüşmeden önce onları kafanda ve kalbinde yaşıyor olmak demektir. Düşünsene, bir tohumun bile ağaca dönüşebilmesi için önce toprağa gömülmesi gerekiyor. İnanç da bir nevi böyle; önce kalbine ektiğin o umut tohumuyla başlar.



Bir şeyin mümkün olduğuna inanmak, beynine ve ruhuna “Evet, bu yapılabilir,” mesajını verir. İnsan bu güvenle harekete geçer. Başlamak zor gelir belki, ama inancın varsa, o ilk adımı atmak için gücü bulursun. Sonrası mı? İnan bana, gerisi çorap söküğü gibi gelir.


Tabii burada bir noktaya dikkat etmek gerek. İnanmak, sadece oturup hayal kurmak değil. Bu, hayallerin peşinden gitmek için cesaret bulmaktır. İnanmadan çalışmak ne kadar boşsa, çalışmadan inanmak da o kadar yetersizdir. İkisi el ele gittiğinde ise harika şeyler olur.


Bazen çevrendekiler “Yapamazsın,” diyebilir. Hayallerini küçümseyebilir. İşte tam o noktada inancın gücünü test etme zamanı gelir. Kendine şu soruyu sor: “Başkasının benim hakkımdaki şüphesi mi daha güçlü, yoksa benim kendime olan inancım mı?” Cevabın inancını güçlendirsin.


Hayat, her zaman kolay olmayabilir. Karşına engeller çıkacaktır, yorulacaksın, belki vazgeçmeyi düşüneceksin. Ama o küçük inanç kıvılcımını sakın söndürme. Çünkü o kıvılcım, karanlıkta bile seni yoluna devam ettirecek.


Kısacası, inanmak her şeyin başlangıcıdır. Hedeflerin, hayallerin, hatta kendin için. Sen önce kendine inan. Çünkü bir gün geriye dönüp baktığında, en büyük başarının aslında “inanmaya cesaret etmek” olduğunu göreceksin.


Hadi şimdi, o küçük umut tohumunu ek ve inancınla büyüt!

4 Kasım 2024 Pazartesi

İklim değişikliği

 


İklim değişikliği artık bir yerlerde okuyup geçeceğimiz, sadece haberlerde duyduğumuz bir konu olmaktan çok uzakta. Çoğumuz, “Aman ya, yine mi iklim krizi” diye düşünüyoruz belki ama bu aslında hepimizi derinden etkileyen, geleceğimizi şekillendirecek kadar büyük bir mesele. Hani yazları her geçen yıl biraz daha sıcak hissediyoruz ya, işte bu sıcaklık artışı, kuraklık, orman yangınları gibi felaketler aslında bize doğanın gönderdiği kırmızı alarm.


Peki bu durumu değiştirmek için ne yapabiliriz? İşte burada “sürdürülebilir enerji” dediğimiz olay devreye giriyor. Kulağa havalı gelebilir ama aslında çok basit bir mantığı var: Fosil yakıtları (kömür, petrol, doğal gaz) yaktığımızda doğaya çok fazla zarar veriyoruz. Bunlar yerine güneş, rüzgar, jeotermal gibi doğal kaynaklardan enerji üreterek, doğaya daha az zarar verebiliriz. Yani, güneşi ve rüzgarı kendi yararımıza kullanmak, doğayı koruyarak enerji üretmek demek.


Güneş enerjisini düşünelim mesela… Sabahları perdelerimizi açtığımızda içeri dolan güneş ışığını enerjiye çevirebilen paneller var artık. Üstelik bu enerji tükenmiyor, güneş olduğu sürece bedava! Aynı şekilde rüzgar enerjisi de öyle. Rüzgar türbinleri dönüp durdukça elektrik üretiyor ve bunun için ne yakıt, ne de doğaya zarar var. Gerçekten doğa dostu, tertemiz bir çözüm.


Ama iş sadece bireysel olarak bizim yapabileceklerimizle bitmiyor. Devletlerin, büyük şirketlerin ve sanayinin de bu yöne kayması lazım. Toplum olarak bu konuda farkındalığımızı artırmalı, enerjiyi daha verimli kullanmalıyız. Basit önlemler bile fark yaratabilir: Evde ampullerimizi enerji tasarruflu olanlarla değiştirmek, su tasarrufuna dikkat etmek, hatta toplu taşımayı daha fazla kullanmak bile büyük farklar yaratabilir.


Belki de gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için harekete geçmenin tam zamanı. Kendi küçük çabalarımızla başladığımızda, bu çabalar birleşip büyük bir dalga yaratabilir. Sonuçta doğa bize değil, biz doğaya muhtacız.