Hayatın telaşı içinde çoğu zaman fark etmeden yanından geçtiğimiz bir hazine var: nezaket. Kimi zaman bir gülümsemede, kimi zaman yol verirken, kimi zaman da doğru kelimeyi seçerken ortaya çıkar. Belki fark etmiyoruz ama bu küçücük davranışlar, insanların kalbinde iz bırakır.
Nezaket, yalnızca karşımızdakine değil, aslında kendimize de gösterdiğimiz bir saygıdır. Çünkü başkasına nezaketle yaklaşan biri, aynı zamanda kendi duruşunu da yüceltir. Düşünsenize; en gergin anda söylenen sakin bir söz, en zor anı yumuşatabilir. Bir asansörde “iyi günler” demek bile, günün karanlık gölgesini biraz olsun aydınlatır.
Toplumda çoğu sorun, çoğu kırgınlık, aslında bir kelimenin yanlış seçilmesinden ya da nezaketin unutulmasından doğar. Oysa bir “teşekkür ederim” ya da “rica ederim” köprüler kurar. İnsanlar, değer gördüklerinde ve incitilmediklerinde daha cesur, daha üretken ve daha huzurlu olur.
Nezaket, gösterişli değil; aksine sade bir inceliktir. Büyük jestler gerektirmez, pahalı hediyelerle ölçülmez. Küçük bir iltifat, yerinde bir suskunluk ya da yargılamadan dinlemek bile en değerli nezaket örneklerindendir.
Ve unutmayalım: Nezaket bulaşıcıdır. Siz birine gülümsersiniz, o başka birine; ve bir anda şehirde görünmez bir zincir oluşur. Belki farkına bile varılmaz ama hayatın akışı o gün biraz daha güzelleşir.
Belki de nezaket, hayatı yaşanır kılan en sade sanat. İçten bir tebessümle, ölçülü bir sözle, basit bir teşekkürle biz de bu sanatın ustası olabiliriz. Çünkü nezaket, yalnızca başkasını mutlu etmez; önce kalbimize dokunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder