Bazı kelimeler vardır. Bir kapıyı açar. Önce fark etmezsin… ama sonra bir bakarsın, rüzgâr olmuş, alıp götürmüş seni bilmediğin yerlere.
Mesela bugün “teslimiyet” kelimesiyle karşılaştım.
Bir yazının içinde, bir cümlenin sonunda… öylece duruyordu.
Basit bir kelime gibi. Ama bana öyle gelmedi.
O anda aklımdan şu geçti:
Acaba kaç insan gerçekten teslim olabiliyor?
Ruhuyla, kalbiyle, geçmişiyle, planlarıyla…
Biz, hep kontrol etmeye çalışıyoruz.
Hayatın direksiyonuna sıkı sıkı tutunmuşuz.
Ama bazen yollar, bizim çizdiğimiz haritaya göre ilerlemiyor.
O zaman direksiyonu bırakmak mı gerek? Yoksa daha mı sıkı tutmak?..
Teslimiyet belki de, “bırakmak” değil, güvenmek.
Bilmiyorsun ama inanıyorsun. Görmüyorsun ama hissediyorsun.
Bir kuş gibi, kanatlarını açmak gibi… gökyüzünün aklına.
Ve diyorsun ki: “Ey hayat, götür beni. Ben hazır sayılırım.”
Bugün ormanda yürürken kendimi fark ettim.
Yürümüyordum aslında. Düşünüyordum.
Teslimiyetin rengi nedir diye sordum kendime.
Yeşil olabilir mi? Çünkü doğa her şeye razı.
Rüzgâra, güneşe, yağmura, hatta kuraklığa bile…
Bir ağaç, “neden ben yaprak döküyorum” diye sormaz.
Bir çiçek, “neden bu mevsimde açtım” diye yakınmaz.
Teslimiyetin bir dili yok belki. Ama hâli var.
Ve ben o hâle çok uzaktım.
Ama bugün bir kelime beni o yola soktu.
Ve belki de artık, “kontrol” değil, “tevekkül” üzerine kurmalıyım hayatı.
Çünkü bazı şeyleri düzeltmek değil, anlamak gerek.
Anladıktan sonra, zaten her şey değişiyor.
🌿
Senin Kelimen Ne?
Belki senin de zihninde dolanan bir kelime vardır.
Bir türlü anlam veremediğin ama peşinden gitmek istediğin…